Müminleri Aldatmaya Çabalamaları

Başta da belirttiğimiz gibi, münafıkları diğer inkarcılardan ayıran şey, kendilerini mümin gibi göstermeye çalışmalarıdır. Bir takım çıkarlar uğruna müminlerle birlikte olmak isterler ve bu ortamda onlar gibi görünmenin daha “kârlı” olduğunu düşünürler.

Her durumda münafık, İslam ahlakını, müminlere kendini ispat etmek için yaşıyor gibi görünecektir. Gösteriş için ibadet edecektir. Ama bu ibadeti geçerli değildir. Çünkü bir fiilin ibadet olması için, Allah rızası aranarak yapılmış olması gerekir. Münafıklar ise, Allah’ın değil, insanların rızasını ararlar. Münafıkların namaz kılmalarında, infakta bulunmalarında, verdikleri sözlerde, yaptıkları konuşmalarda çevrelerinden takdir görme, itibar ve çıkar sağlama ve kendilerini ispatlama çabası vardır. Halbuki gerçek Müslümanların böyle bir endişesi yoktur. Çünkü onlar Allah Katında hiçbir şeyin gizli kalmadığını, kişinin kendisi unutsa bile Allah’ın, insanların hesaba katmadıkları şeyleri ahirette karşılarına çıkaracağını bilerek, sadece O’nun rızasını kazanmak için yaşarlar.

Münafıkların bu tavırlarını şu başlıklar halinde inceleyebiliriz:

Yeminlerini siper edinerek yalan söylerler

Yalan, münafıkların kendilerini mümin topluluğunun içinde gizleyebilmek, sahtekarlıklarını örtebilmek için en çok başvurdukları yollardan biridir. Bu bakımdan münafıklar müminlere karşı yalan söylemeyi adeta alışkanlık haline getirmişlerdir. Bu yalanlarını inandırıcı kılabilmek içinse sık sık yemine başvururlar. Allah adına yemin etmenin müminler açısından önemini bildikleri için, yeminlerinin arkasına sığınırlar. Allah, münafıkların bu konudaki gerçek niyetlerini şu ayetle haber vermektedir:

Onlar, yeminlerini bir siper edindiler, böylece Allah’ın yolundan alıkoydular. Artık onlar için alçaltıcı bir azab vardır.(Mücadele Suresi, 16)

Kuran’da münafıkların yalan yere yemin ettiklerinin bildirildiği bir başka ayet ise şöyledir:

… Kendileri de (açıkça gerçeği) bildikleri halde, yalan üzere yemin ediyorlar. (Mücadele Suresi, 14)

Öte yandan münafıklar yalan söylerken de bu yalanlarının hiç ortaya çıkmayacağını zannederek ya da karşılıksız kalacağını düşünerek büyük bir yanılgıya düşerler. Fakat, “… Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor” (Tevbe Suresi, 42) ve “Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azab vardır.” (Bakara Suresi, 10)

Gösteriş için namaz kılarlar

Allah Kuran’da insanların rızası için namaz kılanlardan şöyle bahsetmektedir:

“İşte (şu) namaz kılanların vay haline,
Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar,
Onlar gösteriş yapmaktadırlar.” (Ma’un Suresi, 4-6)

Allah bu ayetler ile münafık karakterini bize tanıtmaktadır. Buna karşılık müminler, “Müminler gerçekten felah bulmuştur; Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır” (Müminun Suresi, 1-2) ayetlerinde bildirildiği gibi, namazda içli bir şekilde Allah’a dönüp-yönelen ve Allah’a karşı “saygı dolu korku” duyan kimselerdir.

Münafıkların namaz kılarken gösteriş amacı taşıdıkları başka ayetlerde şöyle bildirilir:

… Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar…(Nisa Suresi, 142)

Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, onlar gösteriş yapmaktadırlar. (Ma’un Suresi, 6-8)

Allah’ın değil insanların rızasını gözetirler

Münafıklar, namazlarında olduğu gibi, genel hal ve tavırlarında da sürekli olarak Allah’ı değil, müminleri hoşnut etmeye çalışan bir ruh hali içindedirler. Kendilerini takva (Allah’ın sınırlarını koruyan) bir mümin gibi göstermek için abartılı tavırlarda bulunurlar. Kendilerini ön plana çıkarmaya, yaptıkları herhangi bir işi herkese duyurarak kendilerince müminlerin gözünde kendi düşük akıllarınca “puan toplamaya” çalışırlar. Kuran’da münafıkların bu samimiyetsiz davranışları şöyle vurgulanır:

“Sizi hoşnut kılmak için Allah’a yemin ederler; oysa mümin iseler, hoşnut kılınmaya Allah ve elçisi daha layıktır.” (Tevbe Suresi, 62)

Münafık samimi bir imana sahip olmadığı için yaptığı bir iyiliğin gizli kalmasından son derece rahatsız olur. Yaptıklarından olabildiğince fazla kişinin haberdar olmasını ister ki, kendince müminlerin takdirini kazanabilsin. Tek amacı kendisini ön plana çıkararak, insanlar arasında bir yer edinmek, itibar sağlamaktır. Ancak unutulmamalıdır ki, münafıkların niyetleri samimi olmadığı ve Allah’ın rızasını gözetmedikleri için, yaptıklarının ahiretteki karşılığı da farklı olabilir. Allah pek çok ayette çalışıp boşuna yorulanlardan, yaptıkları boşa çıkanlardan, ibadetleri geçersiz kılınanlardan bahsetmektedir. Bu nedenle bu ahlakı gösteren kimseler de böyle bir son ile karşılaşmaktan sakınmalıdırlar.

Mallarını gösteriş olsun diye harcarlar

Münafıkların gösteriş için taklit ettikleri bir diğer ibadet de, infaktır. İnfak, Allah yolunda ve Allah rızası için yapılan her türlü harcama ve bağış anlamına gelir. Müminler, mallarını Allah rızası için harcarlarken, münafıklar bunu insanların rızası için yaparlar. Allah Kuran’da münafıkların tavırlarını şu sözlerle haber vermektedir:

Ve onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak ederler, Allah’a ve ahiret gününe de inanmazlar. Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o. Allah’a ve ahiret gününe inanarak Allah’ın kendilerine verdiği rızıktan infak etselerdi, aleyhlerine mi olurdu? Allah, onları iyi bilendir. (Nisa Suresi, 38-39)

Ama münafıkların insanlar için yaptıkları bu harcamanın, Allah Katında kabul edilmeyeceği Kuran’da şöyle bildirilir:

De ki: “İsteyerek veya istemeyerek infak edin; sizden kesin olarak kabul edilmeyecektir. Çünkü siz bir fasıklar topluluğu oldunuz.” İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah’ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir.(Tevbe Suresi, 53-54)

Ayetlerde, münafıkların yaptıkları ibadetleri “isteksizce”, ya da “hoşlarına gitmediği halde” yaptıkları bildirilmektedir. Bu, münafıkların dünyada sıkıntı içinde yaşamalarının da sebebidir. Yaptıkları fiillerin -bunları gösteriş için yaptıklarından dolayı- hepsi boşa gitmektedir. Üstelik, Allah bu samimiyetsiz insanların gerçek yüzlerini, dilerse müminlere de göstermekte ve tüm bu gösterişin dünyada da boşa çıkmasını sağlamaktadır. Bu durumda münafık, tek hedefi olan insanların rızasını da elinden kaçırmış olur.

Allah bir başka ayetinde gösteriş için infak edenlerin ibadetlerinin geçersizliğini ve Kendi rızası için infak edenlerin üzerindeki bereketini şu örnekle açıklamaktadır:

Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez. Yalnızca Allah’ın rızasını istemek ve kendilerinde olanı kökleştirip- güçlendirmek için mallarını infak edenlerin örneği, yüksekçe bir tepede bulunan, sağnak yağmur aldığında ürünlerini iki kat veren bir bahçenin örneğine benzer ki ona sağnak yağmur isabet etmese de bir çisintisi (vardır). Allah, yaptıklarınızı görendir.(Bakara Suresi, 264-265)

Allah yolunda ciddi bir fedakarlık yapmazlar

Münafıklar mallarını gösteriş olsun diye harcarlar, ama hiçbir zaman önemli bir harcamada bulunmazlar. Yaptıkları harcama, ancak insanların gözünü boyamak için verilmiş sınırlı bir meblağdır. Hiçbir zaman, “Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır…” (Tevbe Suresi, 111) ayetinde tarif edilen mümin tavrını göstermezler.

Müminler, üstteki ayet gereği, gerektiğinde tüm imkanlarını Allah’ın razı olacağı hayırlı işlerde kullanmaktan çekinmezler. Oysa münafık, müminlerin arasına çıkar elde etmek için girmiştir. Yapacağı fedakarlık ise Allah rızası için değil, ancak ileriye yönelik bir yatırım şeklindedir. Mümin gözükmek uğruna yapacağı ufak bir harcama ile, müminlerin sahip olduğu daha büyük imkanlardan yararlanacağını düşünmektedir.

Kuran’da, münafıkların cimriliklerine şöyle dikkat çekilir:

Onlardan (münafıklardan) kimi de: “Andolsun, eğer bize bol ihsanından verirse gerçekten sadaka vereceğiz ve salihlerden olacağız” diye Allah’a ahdetmiştir. Onlara Kendi bol ihsanından verince ise, onunla cimrilik yaptılar ve yüz çevirdiler; onlar böyle sırt dönenlerdir. Böylece O da, Allah’a verdikleri sözü tutmamaları ve yalan söylemeleri nedeniyle, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar, kalplerinde nifakı yerleşik kıldı. (Tevbe Suresi, 75-77)

Münafıkların bu cimri ve bencil yapılarına karşılık, müminlerin düşüncesi sürekli fedakarlıkta bulunma yönündedir. Çünkü mümin, yaptıklarının karşılığını Allah Katından beklemekte, ahireti hedeflemektedir. Dünyanın geçici ve yararsız olduğunu ve bu dünyada ancak Allah’ın rızasını kazanmak için bulunduğunu anlamıştır.

MÜNAFIKLARIN CİMRİLİĞİ VE ÇİRKİN AHLAKLARI

ADNAN OKTAR: Tevbe Suresi, 98. “Bedevilerden öyleleri vardır ki” yani cahil insanlar, Bedeviler, “infak ettiğini” yani Allah için verdiği parayı, veyahut malı, “bir cereme sayar” sanki bir ceza gibi, belaymış gibi görür. “Ve sizi felaketlerin sarıvermesini bekler” yani bunlara diyor ben para verdim, imkan verdim, malımı verdim ama bin pişmanım diyor. Keşke bunları bir felaket sarsa, üzerlerine bir bela gelse, helak olsalar gibi, haşa, “sizi felaketlerin sarıvermesini bekler”’ler diyor, Allah. Yani sanki “bela gelmesini isterler Müslümanların üzerine” diyor. Yani Müslümanlara belayı sağlayacak güya kendilerince tedbirler alıyorlar. Yani küfür ile işbirliği yapmak gibi olabilir, münafıklarla işbirliği yapmak gibi olabilir, her türlü ahlaksızlık yani. Cenab-ı Allah cevap olarak diyor ki: “kötü felaket onları sarsın”, “Ben onları ezeceğim” diyor Allah. Çünkü felaketi meydana getirecek Allah’tır. Bilakis “Ben onları ezeceğim” diyor Allah, “Allah işitendir, bilendir” diyor, Tevbe Suresi, 98. “Mallarını Allah yolunda infak edenler, sonra infak ettikleri şeyin peşinden başa kakmayan ve eziyet vermeyenlerin ecirleri Rableri Katındadır.” Mesela Müslüman, Allah yolunda bir şey infak ettiğinde iftihar ediyor, içi açılıyor. Yani “ben bunu verdim, bunu dağıttım, bak işte,, ismimi yazın duvara, mermerin üzerine kazıyın” demiyor inşaAllah. “Onlara korku yoktur ve onlar mahsun olmayacaklardır” diyor. Bu gerçek Müslümanlar, Bakara Suresi, 262. “Ey iman edenler, Allah’a ve Ahiret gününe inanmayıp”, bak Allah’a da inanmıyor, ahiret gününe de inamıyor, “fakat insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi”, bir kısmı mesela Allah’a inanmıyor, Peygamber (sav)’e de inanmıyor ama, gösteriş olsun diye malını veriyor. Mesela bir yurda verebiliyor yahut mesela çocuk esirgeme kurumuna veriyor yahut herhangi bir yere veriyor. “gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakanızı geçersiz kılmayın”. Yani “o zaman geçersiz olur” diyor Allah, “bütün yapıp ettikleriniz”. “Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer. Üzerine sağnak bir yağmur düştü mü onu çırılçıplak bırakıverir”. Kayanın üzerinde toprak olduğunda, yağmur yağdığında, yağmur onu indiriyor, değil mi, hiçbir şey kalmıyor. Aynı şekilde diyor; “verip, verdikleri mallar, imkanlar, parası, hiçbir anlamı kalmaz” diyor Allah. “Onlar, kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremezler, elde edemezler. Allah kafirler topluluğuna hidayet vermez”, Allah, “kafirlere ben hidayet vermiyorum” diyor. “Onlar, kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremezler, elde edemezler”, zaten kazandıklarını da Allah veriyor onlara. Kendilerine ait bir mal değil. Yani “onlar benim malım” diyor ama, mal Allah’ın. Çünkü mal beyinde bir görüntü. Allah ona görüntü olarak veriyor malı. O da zannediyor dışarıda hakikaten var. Halbuki dışarıdaki hali saydam madde. Yani atomun yapısından dolayı madde dışarıda saydamdır ve karanlıktır. Bunu dinsiz bilim adamları söylüyor, yani dindar bilim adamları da söylüyor, herkesin bildiği bir şey. “Onlar ki: Allah’ın Resulünün yanında bulunanlara, hiçbir infak, harcamada bulunmayın”, yani ne evinizi, ne malınızı sakın vermeyin. “Sonunda dağılıp gitsinler derler” diyor. Yani bu cemaati mutlaka dağıtın. “Bunlar dağılsınlar, para da vermeyin, imkan da vermeyin, malınızı, mülkünüzü de vermeyin, onlar Allah yolunda bunu harcamasınlar, Allah için hizmet etmesinler, ayrıca da dağılsınlar, grupları da dağılsın” derler diyor Allah. Münafikun Suresi, 7; “oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır”. “Bütün mal bana ait zaten” diyor Allah, değil mi, “hepsi Benim zaten” diyor. “Ancak münafıklar kavramıyorlar” diyor.

Ahmak oldukları için, onu kendi malı zannediyor, kendine ait zannediyor, kafası da çalışmadığı için, onu Allah’ın yarattığının farkında değil, hırsla ona sahip çıkıp onunla fitne çıkarmaya çalışıyor. “İşte, sizler böylesiniz. Allah yolunda infak etmeye çağrılıyorsunuz”, Allah yolunda malınızı, mülkünüzü harcamaya çağrılıyorsunuz, “buna rağmen, bazılarınız cimrilik ediyor”, hiçbir şey vermek istemiyor. “Kim cimrilik ederse, artık o ancak kendi nefsine cimrilik eder”, kendisine zarar verir diyor Allah. “Allah ise Ganiy, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. Fakir olan sizlersiniz” (Muhammed Suresi, 38) diyor Allah. Çünkü insanın hiçbir şeyi yok ki. Beyninin içinde, şu kadarcık yerde bir görüntü seyrediyor, malım dediği de o. Nerede fabrikan diyorsun, beyninin içinde bir görüntü oluşuyor, Allah rüya gibi bir görüntü oluşturuyor, “benim fabrikam bu” diyor. Yandan bastırdın mı gözüne, fabrikası oynamaya başlıyor, bir ileri bir geri gidiyor. Çünkü beyninin içinde bir görüntü. Fabrika orada olsa değil mi, niye gözüne bastırınca oynuyor peki? Fabrika bir gidip bir geliyor. Paraları da, yatı da hepsi görüntü olarak Allah tarafından yaratılır. “Kim cimrilik ederse, artık o ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise Ganiy, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır. Fakir olan sizlersiniz. Eğer yüz çevirecek olursanız”, yani eğer dinden, imandan vaz geçer, Müslümanlarla dost olmaktan vazgeçerseniz, “Allah sizden başka bir kavmi getirip değiştirir”. “Başka insanlar getiririm” diyor Cenab-ı Allah. Yani o, o kadar önemli değil, hiç önemli değil. “Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar, onlar daha iyi olurlar” diyor Allah, Muhammed Suresi, 38.

Bakın, diyor ki Cenab-ı Allah; “sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar, asla iyiliğe eremezsiniz”, ama sevdiği şeylerden dağıtılacak. “Her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir”, (Al-i İmran Suresi, 92) “Ey iman edenler kazandıklarınızın”, şeytandan Allah’a sığınırım, “iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin”. Bak, kazandıklarınızın iyi olanından; yani kötü ceket, kötü yiyecek, beğenmediğiniz herhangi bir şeyi değil. “Kendi beğendiğinizi yapacaksınız” diyor Allah, “beğendiğinizden dağıtacaksınız” diyor. “Sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin” bak, “Ben bitiriyorum” diyor yerden, “Bana ait” diyor, “onu infak edin, dağıtın” diyor Allah için. “Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın”, (Bakara Suresi, 267) yani böyle “itici, kötü, kirli, bozulmuş şeyleri, sakın bunları vermeye kalkışmayın” diyor, haramdır yani. “Vermeye kalkışmayın” ne demek, muhkem hüküm bu, haram. “Ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır”, çünkü mal zaten Allah’a ait. (Kanal Urfa, 26 Aralık 2009)

Açgözlü ve bencildirler

Münafıklar Allah yolunda hiçbir ciddi fedakarlığa yanaşmadıkları gibi, bir de mümkün olduğunca müminlerden çıkar sağlamaya çalışırlar. Allah’ın rızasını aramadıkları için, sürekli olarak küçük çıkarlar elde etme peşindedirler. Bu yüzden de müminlerin fedakar ve asil tavrının aksine, açgözlü ve bencildirler. Kuran’da, münafıkların müminlerden çıkar sağlama istekleri şöyle haber verilir:

Onlardan sadakalar konusunda seni yadırgayacaklar vardır. Ondan kendilerine verilirse hoşlanırlar, kendilerine verilmediği zaman bu sefer gazaplanırlar. Eğer onlar, Allah’ın ve elçisinin verdiklerine hoşnut olsalardı ve: “Bize Allah yeter; Allah pek yakında bize fazlından verecek, O’nun elçisi de. Biz gerçekten ancak Allah’a rağbet edenleriz” deselerdi (ya)!..” (Tevbe Suresi, 58-59)

Ayetteki “bize Allah yeter” sözü, müminlerin bakış açısını bildirir. Mümin yaptıklarının asıl karşılığının ahirette olduğunu bilir. Allah onu, yaptıklarının kat kat fazlasıyla, cenneti, rahmeti ve rızasıyla ödüllendirecektir. Bu nedenle dünyadaki küçük çıkarlar adına açgözlülük etmesi, peygambere ve müminlere muhalif tavır takınması mümine asla yakışmaz. Mümin aşağıdaki ayetin hükmüne girmekten ciddi şekilde endişe duyar:

“Kim kendisine ‘dosdoğru yol’ apaçık belli olduktan sonra, elçiye muhalefet ederse ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o!.. “(Nisa Suresi, 115)

Diğer taraftan mümin, Allah’ın, kendisine gerektiği zaman dünyada da büyük nimetler vereceğini bilmektedir.

Münafık ise, Allah’tan ve rahmetinden habersiz olduğu için, ancak küçük ve basit çıkarlar peşinde koşar ve böylece kendini küçük düşürür.

Gizli toplantılar yaparak müminlere karşı plan kurarlar

Eğer bir mümin topluluğu içinde birden fazla münafık varsa, bunlar birbirleriyle gizli bağlantılar kurar ve Kuran’da haber verildiği üzere “gizli toplantılar” yaparlar.

Mümin topluluğu içinde barınmaya çalışan münafık, kısa sürede kimlerin kendi ile aynı yapıda olduğunu hissedecektir. Çünkü diğerleri de, kendisi gibi fedakarlıktan kaçan, sevgiden uzak, kibirli kimselerdir. Mümin topluluğu içinde başkalarının da kendi yapısında olduğunu hisseden münafık, onlara yakınlaşır. Aralarında gruplaşmaya giderler. Müminlerden uzak durmaya ve birbirleri ile birlikte olmaya çalışırlar. Çünkü müminlerin yanında rahat edemezler; müminler onların Kuran dışı hareketlerini uyarır, onları fedakarlığa çağırırlar. Buna karşın, ibadetlerinde gevşek davranan ve kendi çıkarlarını koruyan diğer münafıkların yanında çok rahat ederler.

Münafıkların aralarındaki gruplaşmaları ve yaptıkları gizli toplantılar, Kuran’da haber verilmiştir. “Gizli toplantı”, münafıkların, müminlerden habersiz olarak biraraya gelip, müminler ve peygamber hakkında “isyan”ı, ya da “fitne”yi konuşmalarıdır. Kuran’da, münafıkların bu tavrı ayrıntılı olarak anlatılır:

‘Gizli toplantıların fısıldaşmalarından’ (kulis) men’ edilip sonra men’ edildikleri şeye dönenleri; günah, düşmanlık ve peygambere isyanı (aralarında) fısıldaşanları görmüyor musun? Onlar sana geldikleri zaman, seni Allah’ın selamladığı biçimde selamlıyorlar. Ve kendi kendilerine: “Söylediklerimiz dolayısıyla Allah bize azap etse ya.” derler. Onlara cehennem yeter; oraya gireceklerdir. Artık o, ne kötü bir gidiş yeridir. (Mücadele Suresi, 8)

Allah “gizli toplantıları” haber veren bir başka ayette, bu toplantıların gece vakti oluşunu şöyle bildirmektedir:

Onlar, insanlardan gizlerler de Allah’tan gizlemezler. Oysa O, kendileri, sözden (plan olarak) hoşnut olmayacağı şeyi ‘geceleri düzenleyip kurarlarken,’ onlarla beraberdir. Allah, yaptıklarını kuşatandır. (Nisa Suresi, 108)

Bir başka ayette ise Allah münafıkların bu eyleminin “şeytandan” olduğunu şöyle bildirmektedir:

Şüphesiz ‘gizli toplantıların fısıldaşmaları’ (kulis), iman edenleri üzüntüye düşürmek için ancak şeytan (ürünü olan işler)dandır…(Mücadele Suresi, 10)

Münafıkların bir kısmı, mümin taklidi yaparak müminlerin arasında yer almaya çalışırken, bir yandan da inkarcılara müminlerden haber taşırlar. Çünkü inkarcılar müminleri kendilerine düşman olarak belirlemişlerdir, ancak müminlerin arasındaki dayanışma nedeniyle onlara zarar veremezler. Bu durumda, müminlerin arasına karışmış olan münafıklara yakınlaşarak, onlara birtakım menfaatler sağlarlar ve bunun karşılığında da mümin topluluğu hakkında kendilerine bilgi ulaştırmalarını isterler.

Peygamberimiz (sav) döneminde örnekleri yaşanan, münafıkların bu tavrı, “… içinizde onlara (inkarcılara) ‘haber taşıyanlar’ vardır. Allah, zulmedenleri bilir.” (Tevbe Suresi, 47) ayetiyle bildirilmiştir. Kuran’da, münafıkların bu vasfı, “başka bir topluluk adına kulak tutmak (haber toplamak)” olarak da ifade edilmektedir. Ayette şöyle buyrulur:

Ey peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla “İnandık” diyenlerle Yahudilerden küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır…(Maide Suresi, 41)

Yorum bırakın